“…Hakkımda
neler biliyorlar? Neyi bilmiyorlar? Ya benim bilmediklerim, öğrendiklerim. Kaç
asır geçti böyle? Sınırlandırılarak, itilerek, çözülerek… Neler talep edildi, ne kadar talep edildi?
İmha edilenlere kayıtsızlık, yeteneğe mi dönüştürüldü?
Teslimiyet.
Dehşet.
Vahşet.
Rahatlatmıyor sözcükler beni.
Rahatsız ediyor. Rahatsızlığım başkalarına tedirginlik veriyor. Hemen yeni bir
dil yaratılıyor. İmajlar ediniliyor. Kimse farkında değil mi? Bedenler her şeyi
ele veriyor…”
İlknur Güneylioğlu, Çözülüş romanında özgünlük ve özgürlüklerin yok edilişini, bireysel ve toplumsal travmalarımızı, bilinç, bilinçaltı, gerçek ve gerçeküstünün iç içe oluşunu, çelişkilerin sorgulanışını, varoluş sorununu kaç katlı olduğu bilinmeyen dev bir binadaki ve bu binanın arka bahçesindeki birbirinden ilginç karakterlerle anlatıyor bize.
Çözülüş’te aynı olaylar, aynı durumlar, anlar, başka başka karakterlerin zihninde yeniden ve yeniden ele alınıyor. Mekân değiştirildiğindeyse, önceki mekân aynı karakter tarafından bu defa farklı yönlerden bakarak değerlendiriliyor ve zaman bir labirent biçiminde ilerliyor. Romanın sonunda içinde bulunduğunuz, açmazlarla dolu o labirente kuş bakışı bakıyor, tüm zamanları bütünleştiriyorsunuz. Distopya özelliği de taşıyan, yazarın kendine has üslubuyla çağrışımlara açık, uzun, akıcı bir şiir gibi okunabilen ve bilinenlerin dışında, yepyeni bir biçime sahip Çözülüş bittiğinde, bu ürpertici labirentten çıkış yolunu görebilecek misiniz?