22 Haziran 2021 Salı

YÜZÜN BÖYLESİNE HÜZÜNKEN'DE SİZİNLE DE KARŞILAŞMIŞ MIYDIK? İlknur Güneylioğlu


 


"Uyarlamakla Geçen Yaşamlar: Küskün Çocukluktan Kavgalı Gençliğe ve Zaman İçinde Eskiyen Bedenlerle Mezara Dek…" Değerli öykücü İlkay Tuna'nın, İzan Yayıncılık'tan çıkan dördüncü öykü kitabı "Yüzün Böylesine Hüzünken" üzerine Eskişehir Sanat'ta yazdım. 📖 “... '(…) Bir avuç düş atsam Porsuk’a, Sakarya’ya kavuştuğunda gerçek olur mu? (…)' diye sorar doğduğu kente, Eskişehir’e gelmiş kadın. Tesadüf o ki, ben de düşünü nehre atmışlardan biriyim. Küçük bir teknenin içinde, not defterimden bir sayfa koparıp, üstüne düşümü yazarak, sulara bıraktım kâğıdı. St. Petersburg’da, Neva Nehri’nin kollarından birine. Fark eder mi mesele insansa, nehir hangi nehir? Bütün nehirler birden bir oluverir. 'Ha Sakarya ha Neva,' denir. Eskişehir’le St. Petersburg kentleri birbirini işte böyle bir öyküde tamamlayıverir...."📌 "...Bu kez, soruları bana sorduran, yanıtlara beni yönelten İlkay Tuna… Böyle nesillerin evlatları olmak neler hissettiriyor bizlere, düşünüyorum. '(…) Kimse farkında değildi, ben sanki yüz yıldır bu tuhaf dünyada yaşıyordum. (…)' Bitmek bilmeyeceğini zannettiğimiz ve belki de bizim için gerçekten bitmeyecek, bittiğini göremeyeceğimiz bir düzen kurulu. Aile içindeki bireyler arasında ve sonrasında başka başka ailelerle ne tam bir bütünleşme ne de bu hastalıklı ilişkilerden tam bir kopuş sağlanabiliyor, çoğu zaman. Bütünlüğün mümkün olamayacağını da baştan kabul etmek gerekirdi belki de, ama kopuşun tam olamayacağını kabul etmek de bazen çok zor olabiliyor. Bir keresinde düşüncelerimin beni götürdüğü yer Aleksandr Bogdanov’un 1908’de yayımlanan 'Kızıl Yıldız' adlı bilimkurgu romanı olmuştu. Yıllar öncesinde, romanın 'Çocuk Evi' bölümünün kenarlarına koyduğum kocaman soru işaretleri zihnimi daha çok meşgul etmeye başlamıştı. En küçüğünden, gençliğe adım atmak üzere büyük çocuklara kadar bölümleri olan, erkeklerle kızların aynı giyindiği, eldeki en iyi imkânlarla, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve sınıflar olmadan, ailelerinden ayrı olarak, bilimle, sanatla, doğayla birlikte, eğitimin tüm çocuklara yetenek ve ilgi alanları da dikkate alınarak..." 📌 Yazının tamamına eskisehirsanatdernegi.org ' dan ulaşabilirsiniz.


19 Nisan 2021 Pazartesi

İlknur Güneylioğlu

 İLKNUR GÜNEYLİOĞLU

(Yazar, editör)

26 Haziran İzmir doğumlu. Çocukluk ve ilk gençlik dönemlerinde, ulusal öykü
yarışmalarında birincilik ödülü ve dereceler aldı. Yazı işleri sorumlusu olarak çalıştı.
Öyküleri, şiirleri, denemeleri ve kitap, yazar, tiyatro oyunları ile ilgili inceleme yazıları, çeşitli
edebiyat dergilerinde ve kültür, sanat sitelerinde yayımlandı. Türkiye Yayıncılar Birliği’nin verdiği
“İleri Düzey Editörlük Eğitimi”ni tamamladı. Derleme kitaplarda öykü ve denemeleriyle
yer aldı. Yazarlık atölyesi çalışmaları, çeşitli dergi, kitap editörlükleri ve tasarımları yaptı. Kısa film
yapımı ve senaryo yazarlığı eğitimleri aldı. Resim, fotoğraf sanatı ve psikoloji ilgi
alanlarındandır. Şubat 2020’de “Geceyi Geçerken” adlı öykü kitabı, Etki Yayınları’ndan,
“Çözülüş” adlı romanı, Kasım 2020’de, İzan Yayıncılık’tan yayımlandı.

Yazarın eserlerinde, gerçeklik ve rüya, olağan ve olağan dışı arasındaki sınırlar zaman
zaman belirsizleşir. Dilin kullanımı ayrıksı, şiirsel, çok katmanlıdır. Metaforlar, simgeler
açısından zengindir. Özgünlük ve özgürlüklerin yok edilişi, bireysel ve toplumsal
travmalarımız, bilinç, bilinçaltı, gerçek ve gerçeküstünün iç içe oluşu, çelişkilerin sorgulanışı,
sığ iletişimlerimiz, yitirdiğimiz empati yeteneğimiz, duyarsızlıklarımız, yanılsamalarımızla
yüzleşmenin zorluğu, ikiyüzlülüklerimiz, güce tapma bağımlılığımız, iç huzura ve bütünlüklü
yaşamlara kavuşabilme ve kendimizi gerçekleştirme dışında doğayla bütünleşme
gereksinimimiz de yazarın değindiği başlıca konulardandır. Ayrıca, yazar, eserlerinde yeni
biçimleri denemeyi de tercih etmektedir.








Çözülüş / İlknur Güneylioğlu / İzan Kitap

 




27 Aralık 2020 Pazar

Çözülüş / İlknur Güneylioğlu / İzan Kitap (Çakıl Kitap'a teşekkürler)

 


Bazı kitaplar belli sayfa kadar insanın kafasında yankılanan "bu ne anlatıyor" sorusu ile okunur. Bir yandan böyle derken anlayamadığı ama anlamak istediği cümleler üzerine daha çok düşer, anlayamasa da hissettiği edebi zevk nispetinde okur, okur. Sonra sayfaların üstündeki perdeler bir bir açılmaya başlar. Bu yazdıklarım Çözülüş kitabının bana hissettirdikleridir. 😊
Kitabın satırları arasında gezinirken, yer yer Dokuzuncu Hariciye Koğuşu yer yer de Stefan Zweig tadı aldım.
Bazı cümlelerde ise kurgunun içindeki anlamından çok ötelerde bir yerlere dokunan anlamlar mevcuttu bu da kitabın en başarılı bulduğum özelliklerinden biriydi. Öyle ya edebiyat da tam bu değil miydi? 
Kitabın içinde insan zihninin karmaşıklığı gibi bir anlatım mevcutken, yaşananların tekrarı gibi gözüken cümlelerin aslında kişilerin aynı olaya kendi dünyalarından bakmaları oluşunu bir müddet sonra anlıyorsunuz. 😊
Güçlü ve süslü kelimelerle bezenmiş betimlemeler ile farklı bir kitap yolculuğu yaptırıyor her bir satır. Gerçeklik mi zihnin oyunu mu rüya mı diye pek çok yerde kendinizi sorgulayabileyeceğiniz nitelikte bir kitap.
Örneğini daha önce görmediğim ve bana farklı duyguları yaşatan, oldukça ilginç tatları bir arada bulabileceğiniz Çözülüş kitabını herkese öneririm. 🤗

Çakıl Kitap @cakilkitap

8 Aralık 2020 Salı

İlknur Güneylioğlu / Çözülüş / İzan Kitap (Kitap Sokağı)

 




“…Rahatlatmıyor sözcükler beni. Rahatsız ediyor. Rahatsızlığım başkalarına tedirginlik veriyor. Hemen yeni bir dil yaratılıyor. İmajlar ediniliyor. Kimse farkında değil mi? Bedenler her şeyi ele veriyor. Bağımlılığı inkâr edemiyor.

Görmeliyim içeridekileri. Merakımı kaybetmeden olgunlaştım. Sabrımı ise tamamen yitirdim. Huylarımdan dolayı cezalandırılacak mıyım yine? Her seferinde. Doymuyorum ki yenilgilere. Bir ben değilim bozguna uğrayan. Tahribat çok büyük. Efsaneleri yok edene kadar devam edeceğim…”
İlknur Güneylioğlu, Çözülüş romanında özgünlük ve özgürlüklerin yok edilişini, bireysel ve toplumsal travmalarımızı, bilinç, bilinçaltı, gerçek ve gerçeküstünün iç içe oluşunu, çelişkilerin sorgulanışını, varoluş sorununu kaç katlı olduğu bilinmeyen dev bir binadaki ve bu binanın arka bahçesindeki birbirinden ilginç karakterlerle anlatıyor bize.

Çözülüş’te aynı olaylar, aynı durumlar, anlar, başka başka karakterlerin zihninde yeniden ve yeniden ele alınıyor. Mekân değiştiğindeyse, önceki mekân aynı karakter tarafından bu defa farklı yönlerden bakarak değerlendiriliyor ve zaman bir labirent biçiminde ilerliyor. Romanın sonunda içinde bulunduğunuz, çıkmazlarla dolu o labirente kuş bakışı bakıyor, tüm zamanları bütünleştiriyorsunuz. Distopya özelliği de taşıyan, yazarın kendine has üslubuyla çağrışımlara açık, uzun, akıcı bir şiir gibi okunabilen ve bilinenlerin dışında, yepyeni bir biçime sahip Çözülüş bittiğinde, bu ürpertici labirentten çıkış yolunu görebilecek misiniz?




23 Kasım 2020 Pazartesi

"ÇÖZÜLÜŞ" ÇIKTI! İlknur Güneylioğlu’ nun Çözülüş romanı İzan Kitap etiketiyle okurlarıyla buluştu.

 


“…Hakkımda neler biliyorlar? Neyi bilmiyorlar? Ya benim bilmediklerim, öğrendiklerim. Kaç asır geçti böyle? Sınırlandırılarak, itilerek, çözülerek…  Neler talep edildi, ne kadar talep edildi? İmha edilenlere kayıtsızlık, yeteneğe mi dönüştürüldü?

            Teslimiyet.

             Dehşet.

             Vahşet.

            Rahatlatmıyor sözcükler beni. Rahatsız ediyor. Rahatsızlığım başkalarına tedirginlik veriyor. Hemen yeni bir dil yaratılıyor. İmajlar ediniliyor. Kimse farkında değil mi? Bedenler her şeyi ele veriyor…”

 

           

            İlknur Güneylioğlu, Çözülüş romanında özgünlük ve özgürlüklerin yok edilişini, bireysel ve toplumsal travmalarımızı, bilinç, bilinçaltı, gerçek ve gerçeküstünün iç içe oluşunu, çelişkilerin sorgulanışını, varoluş sorununu kaç katlı olduğu bilinmeyen dev bir binadaki ve bu binanın arka bahçesindeki birbirinden ilginç karakterlerle anlatıyor bize.

 

            Çözülüş’te aynı olaylar, aynı durumlar, anlar, başka başka karakterlerin zihninde yeniden ve yeniden ele alınıyor. Mekân değiştirildiğindeyse, önceki mekân aynı karakter tarafından bu defa farklı yönlerden bakarak değerlendiriliyor ve zaman bir labirent biçiminde ilerliyor. Romanın sonunda içinde bulunduğunuz, açmazlarla dolu o labirente kuş bakışı bakıyor, tüm zamanları bütünleştiriyorsunuz. Distopya özelliği de taşıyan, yazarın kendine has üslubuyla çağrışımlara açık, uzun, akıcı bir şiir gibi okunabilen ve bilinenlerin dışında, yepyeni bir biçime sahip Çözülüş bittiğinde, bu ürpertici labirentten çıkış yolunu görebilecek misiniz?

 

 https://www.kitapyurdu.com/kitap/cozulus/563375.html&publisher_id=10132


10 Kasım 2020 Salı

İlknur Güneylioğlu'nun kaleminden ÇÖZÜLÜŞ çok yakında okurlarıyla buluşuyor... İZAN YAYINCILIK

 


“…Rahatlatmıyor sözcükler beni. Rahatsız ediyor. Rahatsızlığım başkalarına tedirginlik veriyor. Hemen yeni bir dil yaratılıyor. İmajlar ediniliyor. Kimse farkında değil mi? Bedenler her şeyi ele veriyor. Bağımlılığı inkâr edemiyor.

Görmeliyim içeridekileri. Merakımı kaybetmeden olgunlaştım. Sabrımı ise tamamen yitirdim. Huylarımdan dolayı cezalandırılacak mıyım yine? Her seferinde. Doymuyorum ki yenilgilere. Bir ben değilim bozguna uğrayan. Tahribat çok büyük. Efsaneleri yok edene kadar devam edeceğim…”

İlknur Güneylioğlu, Çözülüş romanında özgünlük ve özgürlüklerin yok edilişini, bireysel ve toplumsal travmalarımızı, bilinç, bilinçaltı, gerçek ve gerçeküstünün iç içe oluşunu, çelişkilerin sorgulanışını, varoluş sorununu, kaç katlı olduğu bilinmeyen dev bir binadaki ve bu binanın arka bahçesindeki birbirinden ilginç karakterlerle anlatıyor bize.

Çözülüş’te aynı olaylar, aynı durumlar, anlar, başka başka karakterlerin zihninde yeniden ve yeniden ele alınıyor. Mekân değiştiğindeyse, önceki mekân aynı karakter tarafından bu defa farklı yönlerden bakarak değerlendiriliyor ve zaman bir labirent biçiminde ilerliyor. Romanın sonunda, içinde bulunduğunuz, çıkmazlarla dolu o labirente kuş bakışı bakıyor, tüm zamanları bütünleştiriyorsunuz. Distopya özelliği de taşıyan, yazarın kendine has üslubuyla çağrışımlara açık, uzun, akıcı bir şiir gibi okunabilen ve bilinenlerin dışında, yepyeni bir biçime sahip Çözülüş bittiğinde, bu ürpertici labirentten çıkış yolunu görebilecek misiniz?

17 Haziran 2020 Çarşamba

İlknur Güneylioğlu'dan Özgün ve Özgür Öyküler: "Geceyi Geçerken"



 Edebiyat dergilerinde öykü, şiir, deneme ve inceleme yazılarını okuduğumuz İlknur Güneylioğlu’nun ilk öykü kitabı Geceyi Geçerken, Etki Yayınları’ndan yayımlandı. Kitapta yirmi dört kısa öykü yer alıyor. Sıradanlığa, aynılaştırılmaya başkaldıran, aykırı öyküler… Bazen gerçeklik ve rüya, olağan ve olağan dışı arasındaki sınırlar belirsizleşiyor, bazen de anlatıcı ve karakterlerin yanına, yazar da bir başka karakter olup geliveriyor. Dilin kullanımı ayrıksı, şiirsel, çok katmanlı. Metaforlar, simgeler açısından zengin. Zaman zaman ironi, hiciv ve nükte esintileri geziniyor öykülerde. Sığ iletişimlerimiz, yitirdiğimiz empati yeteneğimiz, duyarsızlıklarımız, yanılsamalarımızla yüzleşmenin zorluğu, ikiyüzlülüklerimiz, güce tapma bağımlılığımız dışında, iç huzura ve bütünlüklü yaşamlara kavuşabilmek için boyunduruklarımızdan kurtulup, kendimizi gerçekleştirme ve doğayla bütünleşme gereksinimimiz karşımıza çıkıyor. Arka kapak yazısında dediği gibi: “Geceyi Geçerken, bedelini ödemekten korkmadan sorular soranların, her şeye rağmen aydınlığa kavuşma umudu besleyenlerin kitabı.”

         “Evlerin puslu gölgelerini, küçük kuşlar yutarken, kırıntılara musallat olmuş bayat adamların dilleri kopuyor. Kaçıncı dakikadayız, bu kaçıncı saat?

            Bir hışırtı ensemde.

Konuşalım, damaklarımız erimeden. Gün bizi doğuruyor işte, vardiyamız bitti. Yırtılmış naylon camlar eriyor. Saçlarım ağaç dallarına dolanıyor. Arkamızda büyük bir orman. Küçük kuşlar büyüyor, bir güvercin oluyor. Kara kanatları çıkıyor ensemden. Güneş açtıkça beyaza dönüyor. Tükeniyor karanlıklar.

Hoş geldin!”


Kitaba ulaşmak için aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız: 


5 Haziran 2020 Cuma

Öykü: On Bir Kız / İlknur Güneylioğlu

“Sanatımız, gözümüzün gerçekle kamaşmasından
oluşmaktadır: Gerçek, geri geri kaçan ucube maskelere
 vuran ışıktan başka bir şey değildir.”
Franz Kafka


                                                                                                                        
On bir kızım var.

Birincisi, uzun boylu, zayıf, narin bir kız, saçları ensesinde, yuvarlak gözlü. Bedenini taşıyan kocaman, kemikli ayakları var. Yere sağlam basıyorlar. Çılgın hayaller kuruyor çoğu zaman. Yalandan. Akıl vermeye kalkışsam dinleyecek beni, ama buna gerek yok ki. Sadece kendine masallar anlatıyor, bunları gerçekleştirme peşinde değil. Sabahlara kadar dans etmek istiyor çılgınca, ama ayakları ancak yere basacak kadar sağlam. Koca ayaklarıyla attığı adımlar, vücudunun narinliğini örtmek istercesine sert ve kararlı. Nasıl dans etsinler ki? Hiç kıvrak değil, bu biraz da benim suçum. Onu ürkütmelerine izin verdim. O da korktuğunu belli etmemek için ayaklarını büyütmek, sert adımlar atmak zorunda kaldı. Hâlbuki ne nazik bacakları, kalçaları var. Kıvrılır da kıvrılırdı, ayakları izin verseydi. Büyüdü ayakları, sertleşti, kurudu topukları, çatladı. Bir ara başkalarının zoruyla denemedi değil, dans etme işini, olmadı, olmuyor. “Ağaç yaşken eğilir,” sözüne nasıl inanılmasın ki? Sever bu sözü kendisi de, bazen yaşından büyük laflar eder. Konuşması düzgündür, güzeldir kızımın. Harika bir ses tonu var, tıslar gibi. Büyülüyor karşısındakini. Gel gör ki, konuşmayı sevmez pek. İçine kapanıktır. Ne zaman açılacak bilemiyorum, yine de umutluyum. Umut, onun ikinci adı zaten. Ben koydum. Birinci adını ona bağırdılar, ikincisini kimseye sormadım, danışmadım. Gözlerine bir baktım ki kızımın, masal peşinde koşturacak o, koca ayaklarıyla hayat boyu. Ve masal umuttur.            

 İkinci kızım, diğer kızlarımın aksine, erkeksi vücut hatlarına, giyim şekline sahiptir. Pantolondan başka bir şey giymeyen, göğsü tahtadan bir kız. Nasıl olduysa, saçlarını uzatır hep. Ya atkuyruğu yapar ya da salık bırakır uçları kırık uzun, dümdüz saçlarını. Yine de, kız gibi olmayı bir türlü beceremez. Çalışkandır, üşendiği bir iş olduğunu hatırlamıyorum. Fakat içten pazarlıklıdır, sinsidir. Üstelik acemidir bu konuda. Herkese belli eder sonunda, asıl niyetini. Bundan dolayı çevresinde pek sevilmez. Ancak bir süredir kahkahalar duyuluyor onun bulunduğu yerlerden, bir bakıyorum kendisi de gülüyor. Sıcakkanlı olmamasına rağmen, nedense, son günlerde, ona karşı bir sıcaklık duyulduğunu hissediyorum.            

 Üçüncü kızıma daha çok yakınlık duyarım. Sevimlilikte üstüne yoktur. Hayata karşı çok büyük bir heyecanı var, hareketlidir. Onu izlemek, bana büyük keyif verir. Serçeler gibi koşuşturan, ötüşen, huzurlu, neşeli bir havası vardır. Ona güzel de diyemem, çirkin de. Eli, ayağı, yüzü, gözü düzgündür, ama pek de hoş şeylerle karşılaşmayacak gibidir. Şanssızlığı yüzünden okunur. Şaşkın şaşkın parlayan gözler… Üzerinde bir uğursuzluk, neye elini atsa, nereye yönelse orayı kurutur. Bunun için zaman zaman tüm sülalesini suçlar, haksız da değildir. Dededen toruna geçen uğursuzluğun, tüm soyumuza yayıldığı çevrede konuşuluyor. Konuşulanların doğruluğuna tanık olan yok henüz. Bu gidişle, onun sayesinde tanık olunacak gibi.            

 Dördüncü kızım, kendini zora sokacak her şartı elleriyle hazırlamakta ustadır. Karşılaşacağı durumların vahametinden haberi yok gibidir. Bunu anlamaktan da acizdir. Saflığıyla gururlanır. Kendini koruyamadan başkalarını koruma, kahraman olma ve bu biçimde kendini kanıtlama derdindedir. Özellikle, yaşça ondan küçük olanlar, ona güvenir, onu severler. Büyük olanlar olgunluklarından, durumun az çok farkındadır. Yaşama karşı çocukça bir hevestir onunki. Çocuklarla daha da şenlenir. Etli dudaklarını kırmızıya boyar, ona güvenen her çocuğun alnına bir öpücük kondurur. Oturur, onların büyümelerini izler. Başlarına bir şey gelmemesi için yanlarında nöbet tutar. Öptüğü çocuklar gibi, aferinler duymak, tebrik edilmek ister. Bunun kızıma yapılamayacağını düşünüyorum. Hem aferinlik yaşı çoktan geçtiği hem de aşırı duygusallığı bir kenara bırakıp, hiçbir başarı gösteremediği için.            

 Beşinci kızım, dürüst fakat uyumsuz, asi bir kızın tekidir. O kadar asileşti ki, ne kendisiyle konuşabiliyorum ne de ona dokunabiliyorum. Huysuz bir tay oldu çıktı. Ona güvenirim. Kimseyi yarı yolda bırakmaz, ne yapar ne eder, her şartta savaşır. Çok açık sözlüdür, gereksizce. Sert konuşur, döver gibi. Kaşları hep çatık, yüzü asıktır. Oysaki bir gülümseyebilse, çok yumuşak yüz hatlarına sahip. Gülümsediği zaman yüzünün, dudaklarının, dişlerinin güzelliğiyle insanlara yaptıramayacağı şey yok gibidir. Fakat gülümsemeyi korkaklık sayar. Onun yaptığı cesurca mıdır? Aslına bakılırsa, gerçekten cesurcadır. Çoğu kimsenin hiç umursamayacağı şeyler için, kendini yerden yere atar, soğuk betonlarda uyuyakalır, hastalanır. Sanki ne erkek ne de kızdır. O da zaten ne olduğunu pek bilemez. Edindiği birkaç kız arkadaşı, hastalanıp durmasından, onu terk etti şimdilerde. Çevresinde, asiliğinin tadına bakmak isteyen birkaç erkek arkadaşı kaldı yalnızca. Bu erkeklerden arkadaş olmayacağını biliyor, fakat yine de, arkadaşlık ediyor onlarla. Onları anlıyormuş gibi yapıp, dost yönlerini ortaya çıkarmaya çalışıyor. Nasıl gereksiz bir çaba… Kendini hasta etmesine kızıyorum. Hasta edişler, diğer hastalıklıları yanına çağırıyor.            

Altıncı kızım, kızlarımın içinde hayata karşı en amaçlı, en planlı göründüğü ve sanıldığı hâlde, oradan oraya en çok savrulandır. Sabah erkenden yollara düşer. Fırından aldığı sıcak poğaçasını aceleyle yer. Eskiciden aldığı bir deri ceketi vardır sırtında. Kendi kendine yeter. Benden para istediği olmamıştır. Sağlığı yerindedir, yanakları her zaman al aldır. Kendine güveni tamdır. Onunla çok ilgili değilim. Aramızda böyle bir ilişki gelişti. Ona güveniyormuş gibi yapıyorum, o da her şeyin üstesinden kendi başına gelebiliyormuş gibi davranıyor. Korkarım ki, bu imkânsız. Ne ben ona güvenecek kadar onu tanıyorum ne de o her şeyin üstesinden gelebilecek kadar büyüdü. Gelecekte bununla yüzleşmek zorunda kalacağız. Sorumsuzluğun, amaçsızlığın faturası, hem ona hem de bana çıkacak. İşte o gün, yerin dibine geçeceğim. Bunu bilmeme rağmen, şu anda bu durumdan kurtulmak için hiçbir şey yapamadığım gibi, o anda geçmişe dönebilecek olsam da hiçbir şeyi değiştiremeyeceğimi bileceğim.             

Yedinci kızım, sürekli evlilik planları yapar durur, ama evliliğe dair en ufak bir fikri ve isteği yoktur. Kötü bir niyeti de yoktur. Sadece, kendi kurduğu yuvaya sahip olmanın özlemini çeker. Bir aileyi kurup yönetme fikri onu cezp eder, aklı fikri çevreye uyumlu görünmektedir. Böylece toplumun içine iyice karışıp, dikkat çekmeden, sivrilmeden yaşayabilecektir. Bu, zararlı bir davranış gibi görünmese de, gerçekleştiğinde kızımın mutlu olacağından şüpheliyim. Kendisinin yönetmediği eve bile, düzenli olarak, uzun süre girip çıkmakta zorlanan çıtı pıtı, çelimsiz kız, koskoca bir evi tek başına yönetemeyecek, ağlaya ağlaya, yine benim kucağıma dönecektir.            

Sekizinci kızım, yedinci kızımın aksine, büyülenmiş bir hâlde, hayatının odak noktasını evlilik yapmıştır. Evlenince yapacağı yemekleri, şimdiden öğrenmeye çalışır. Sağa sola sayfalarına yemek tarifleri karalanmış defterler atılmıştır. Onlarca yemeğin yapılışını, sırasıyla dener. Elleri, parmakları soğanla ovulmuş gibi kokar. Yerlere düşen yumurta kabukları, ayak tabanlarına batar. Başlar, yerleri silmeye. İleride neler giyeceğini, nasıl konuşacağını, nasıl oturup kalkacağını düşünür. Aynanın karşısında saatlerce kalır, kendini inceler. Yüzünde hiçbir kırışıklık oluşmamasına defalarca şükreder. Onun yaşında böyle bir şeyin olamayacağını unutmuştur. Saçlarını tararken, ellerinin kokusu burnuna geldiğindeyse tiksinir. Tiksintiden gözleri dolar, yaşarır. Hemen banyoya koşar, ellerini yıkamaya koyulur. Avuçları kıpkırmızı oluncaya, derileri soyulana kadar, defalarca sabunlar ellerini. Ayakları alışsın diye, evde giydiği, çarpık bacaklarını sımsıkı saran siyah, uzun topuklu çizmeleriyle tüm gün, saya saya adımlar atar. Geceleri erkenden, yorgunluktan uyuyakalır. Eğer düşündüklerini gerçekleştirirse, en az dört çocuk doğurabileceğini sanıyorum.            

Dokuzuncu kızım, çok iyi kalpli, ama çok da bencil ve kurnazdır. İyi kalbinden kendine de, başkalarına da hep acır. Acıya acıya bencilleşir, kendini de, başkalarını da kapana kıstırır. Sonra, o kapandan kurtuluş yolarını arar, durur. Kurnazlığıyla, asıl sebebin kendi olduğunu hissettirmeden, her şeyi tekrar yoluna sokuverir. Sonunda kârlı çıkan hep kendidir. Ona güvenmiyorum. Aile içindeki hiç kimseye benzetemiyorum onu. Bu onu özel yapıyor, ama hoşlanmayacağım özelliklere sahip. Dıştan bakıldığında sessiz, sakin, eğitimli, kibar, pek dikkat çekmeyen bir kız, ama yengeç yürüyüşü her şeyi ele veriyor. O yürüyüşünün peşine akranı sayılmayacak birkaç kadın düşmüş. Onu takipteler. Ardı sıra, kızıma iltifat yağdırıyorlar. Başlarda tersi olduğu hâlde, artık, kendisi de peşindeki kadınlardan hoşlanmıyor. Kızımın bu kadınların yanında, zaman zaman sudan çıkmış balığa dönmesine rağmen, onlardan kurtulamaması, ona güvenmemem gerektiğini bir kez daha gösteriyor bana.            

 Onuncu kızım, içlerinde en çılgın olanıdır. Öyle bir çılgınlık ki, kendine değer vermemeye kadar gelir, dayanır en sonunda. Aklına ne gelirse uygular. Sonuna kadar, hem de yanlış olduğunu bile bile. İnatçı mıdır? Değildir, ama açtır. Açlığını sergileyen kararsız bakışları vardır, bir de kocaman memeleri ve iri kalçası. Maalesef, her şeyi deneyecek ve kendini bitirene kadar bunu sürdürecektir. Bazen, sırf bana acı çektirmek için bunları yaptığını düşünüyorum. Sonra, kendisinin çektiği acıyı görünce, benimki, yanında hiç kalıyor.            

On birinci kızım, yaşı genç olmasına rağmen ölümü sorgular, durur. Göz kamaştıracak kadar güzel ve sağlıklıdır da üstelik. Tazecik teni pırıl pırıldır, uzun, güçlü bacakları vardır, tüm gözler hep ondadır. Kızlarımın en kültürlüsüdür, en çok okuyup yazanı, en çok gezip dolaşanı, insanlara en yakın olanıdır. Ama o aklını ölümle bozmuş. Kültürü de hayata ölüm gözüyle bakmasını engellemez. Uyuduğu zaman çok mutludur. Çünkü ölüme en yakın olduğu an, o anlardır. En çok ona sormak istiyorum: “Neden acı çekiyorsun? Bunca şey biliyorsun ve daha çok öğrenmeye de açıksın. Omuzlarında nasıl bir yük taşıyorsun ki kambur duruyorsun? Sana ağır gelen koca bir boşluk, o boşluğu ölümle doldurdun. Uzatsam elimi, sana yardım edemez miyim?” “Hangi kızına yardım edebildin?” diyecek belli ki. Belki de, artık, zamanı geldi. Ne de olsa ana yüreği.           

 İşte size on bir kız.




İlknur Güneylioğlu / On Bir Kız / Geceyi Geçerken / Etki Yayınları / S.44*

*Kitaba ulaşmak için aşağıdaki bağlantılara tıklayınız: 

İdefix / Geceyi Geçerken

D&R / Geceyi Geçerken

Kırmız Kedi Kitabevi / Geceyi Geçerken

27 Mayıs 2020 Çarşamba

Geceyi Geçerken, İlknur Güneylioğlu, Öykü, Etki Yayınevi



"...Konuşan kelebekler, uzun bacaklı yılanlar bir ölçüsüzlük, kuralsızlık değildi. Takınılan tavır, pozisyona bağlıydı. (....) Konuşan kelebekler ilgi çekicidir, tıpkı uzun bacaklı yılanlar gibi. Bazense ölçütlerin hiçbir gerekliliği yoktur."

https://www.kirmizikedi.com/kitap/urun/479efbc5e00e4ba784951e03a693c0f2


14 Mayıs 2020 Perşembe

GECEYİ GEÇERKEN / İLKNUR GÜNEYLİOĞLU / ETKİ YAYINEVİ


Kitap, yazarının dünya görüşüne göre en uygun, sağlıklı, huzurlu yaşam biçiminin olduğu yerde, doğanın içinde, doğayla bir bütün yaşıyor.💚📚 Doğadan kopuş olduğu sürece, insanın ruhu bütünlüğüne kavuşamayacak, hep yarım, kendine aç, iç huzura muhtaç kalacak. Gelecekteki bütünlüklü yaşamlarımıza..🙏🌞🌼
"...Geceyi Geçerken, bedelini ödemekten korkmadan sorular soranların, her şeye rağmen esenliğe kavuşma umudu besleyenlerin, güneşi arayanların kitabı..." Arka kapak yazısından.
Geceyi Geçerken, D&R'da ve tüm kitapçılarda...📚 @dr_dunyasi

3 Şubat 2020 Pazartesi

Geceyi Geçerken / İlknur Güneylioğlu / Etki Yayınevi / Öykü



"...Gerçek ve sade olduğu iddia edilen her şeyin yanına, ben de ekledim yeni yeni anlaşılırlıklar. Önceleri bir sona varamazken, şimdi güzel sona bağladım hikâyeyi, yanında insanları iyileştirdim. Bir de üstüne, bunları yaptığımı bir bir açıklıyorum. Senin için. Ancak, ben hâlâ Karabaş’ın gözündeyim. Sen neredesin, kimsin? Muhitinde iyisin, çok iyisin. Kanıtların hep onaylandı. Dehşetli bir onurun var. Pozların özdeşleşmeye uygun cinsten. İmajın güç vaat ediyor. Sınırların görünmüyor. Oysa kime baksam zaten kendini böyle görüyor. Kendine özgü değil mi kimliğin? Hiçbir zayıflığı yok kimsenin. Kararlı, acımasız ve kin dolular. Senin gibi hem iyiler hem yıkıcılar. Bu bulanıklıkta, benden nasıl netlik, bütünleşme ve bağışlayıcılık bekliyorsun? Gerçekler sahteyse, gerçekçi olmak hayalidir..." Cehennem adlı öyküden...

Geceyi Geçerken'e D&R, Kitap Yurdu, İdefix, Babil com gibi birçok kitap sitesinden ulaşabilirsiniz. 

29 Ocak 2020 Çarşamba

Geceyi Geçerken / İlknur Güneylioğlu / Öykü / Etki Yayınevi


         Evlerimize sığınmak, kayıtsız olmak korur mu gördüklerimizden, duyduklarımızdan bizi? Duyarlık yarışlarında kimler galip geliyor? Güç vaat eden kahramanları onayladığımızda güçlü olur muyuz? Kendimiz olmaktan korktuğumuzu itiraf edebilir miyiz? Kuyunun dibinde ne var?  Anneler tüm kapıları kilitledi mi? Yağmalanmış çocuklar ne hisseder? En büyük babaları kim yarattı? Kabahatler merdiveninin basamakları nesilden nesile nasıl artıyor? Her şey iyiliğimiz için mi?

         Geceyi Geçerken, bedelini ödemekten korkmadan sorular soranların, her şeye rağmen aydınlığa kavuşma umudu besleyenlerin kitabı.

         “Evlerin puslu gölgelerini, küçük kuşlar yutarken, kırıntılara musallat olmuş bayat adamların dilleri kopuyor. Kaçıncı dakikadayız, bu kaçıncı saat?

         Bir hışırtı ensemde.

Konuşalım, damaklarımız erimeden. Gün bizi doğuruyor işte, vardiyamız bitti. Yırtılmış naylon camlar eriyor. Saçlarım ağaç dallarına dolanıyor. Arkamızda büyük bir orman. Küçük kuşlar büyüyor, bir güvercin oluyor. Kara kanatları çıkıyor ensemden. Güneş açtıkça beyaza dönüyor. Tükeniyor karanlıklar.

Hoş geldin!”

Geceyi Geçerken / İlknur Güneylioğlu

Geceyi Geçerken / İlknur Güneylioğlu


5 Aralık 2019 Perşembe

Tiyatro 4'ün Sahnelediği Thom Pain Oyunu Üzerine Yazım www.yenfikir.com'da yayında

Tiyatro 4'ün sahnelediği Thom Pain oyunu üzerine "Kişi Karanlıkta Şekillenir" başlıklı yazım www.yenfikir.com adresinde yayında...


"...Thom Pain, kentinize uğrarsa, siz de onunla tanışın, sorularına yanıt verin, onu dinleyin, onunla beraber düşünün. Siz de bir hikâye anlatmaya çalışın. Anlattığınız hikâyenin kahramanıyla yüzleşin. Belki de anlatan gibi, kahraman da hatta dinleyen de sizsinizdir. Peki, anlattığınız hikâyeyi bıkmadan, yinelemeden, benzersizleştirip, sınırsızlaştırarak yeniden yazabilir misiniz?.."

Yazının tamamına aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz:






17 Kasım 2019 Pazar

12 Kasım 2019 Salı

"Raskolnikov Tiyatro 35'te" başlıklı yazım, www.yenfikir.com'da yayında...

RASKOLNİKOV TİYATRO 35'TE

Atilla Alpar’ın, Fyodor Dostoyevski, Suç ve Ceza
“Raskolnikov” Adlı Tek Kişilik Oyunu Üzerine


"...Burası gönlüyle, ruhuyla
çalışan tiyatro emekçilerinin salonu. Burada, bir bakıma Raskolnikov’la birliktesiniz. Onun,
rahatsız yatağının yanı başındasınız. Atilla Alpar’ın oyunculuktaki başarısı, bu yakınlıkta
daha da baş döndürücü biçimde ortaya çıkıyor. Sefalet içindeki çatı katında ışıklar yanıyor,
sönüyor, yapayalnız Raskolnikov’un kafası suya batıp çıkıyor. Bir ayılıyor, bir düş görüyor.
Elindeki baltayı aşağı yukarı sallıyor, sağa sola savuruyor..."

Yazının tamamına aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz:



16 Mart 2019 Cumartesi

Lacivert Öykü ve Şiir Dergisi, Sayı: 86, Mart-Nisan 2019 Çıktı. Öykü: Alay / İlknur Güneylioğlu

Lacivert Öykü ve Şiir Dergisi, Sayı: 86, Mart-Nisan 2019 Çıktı. 

"Alay"
adlı ökümle ben de yeni sayıdayım. Edebiyatseverlere...


"...Sen neredesin, kimsin? Muhitinde iyisin, çok iyisin. Kanıtların hep onaylandı. Dehşetli bir onurun var. Pozların özdeşleşmeye uygun cinsten. İmajın güç vaat ediyor. Sınırların görünmüyor. Oysa kime baksam zaten kendini böyle görüyor. Kendine özgü değil mi kimliğin? Hiçbir zayıflığı yok kimsenin. Kararlı, acımasız ve kin dolular. Senin gibi hem iyiler hem yıkıcılar. Bu içi dışına çıkmış bulanıklıkta, benden nasıl netlik, bütünleşme ve bağışlayıcılık bekliyorsun? Gerçekler sahteyse, gerçekçi olmak hayalidir..."

İlknur Güneylioğlu


14 Şubat 2019 Perşembe

14 ŞUBAT DÜNYA ÖYKÜ GÜNÜ



Dünya Öykü Günü'nde bir öykü parçacığı... 
Sivrilerimizi büyütmediğimiz, birbirimize batırmadığımız nice günlere sebep olsun öykülerimiz ki herkes kendini yaşarken acısız, ağrısız yaşayabilsin...

14 Şubat Dünya Öykü Günü 

14 Şubat Dünya Öykü Günü



Zamanın birinde, bir gece yürüyüşünde, Gogol ile karşılaşmıştım. Paltosuna sarılmış oturuyordu. "Bu gün Dünya Öykü Günü'ymüş, o halde hepimize kutlu olsun," demiştim.
Moskova, Rusya

14 ŞUBAT DÜNYA ÖYKÜ GÜNÜ KUTLU OLSUN...

3 Kasım 2018 Cumartesi

Lirik Edebiyat Dergisi, Kasım-Aralık 2018 / Didinti / İlknur Güneylioğlu

Edebiyata olan samimiyetine inandığım dergilerden, Lirik Edebiyat Dergisi'nin yeni sayısının (Kasım-Aralık 2018) içindekiler...
Bu yılın son sayısında, ben de "Didinti" ile yer alıyorum. 
"...Batık kaosun kapışılan leşleri içinde
silik önder bombasını patlatmış..." 

Lirik Edebiyat Dergisi
Kasım, Aralık 2018